Start-up’ların Tanımı ve Özellikleri
Start-up kavramının genel olarak kabul görmüş bir tanımı yoktur. Şirketler hukuku, start-up’ı belirli bir şirket türü olarak tanımaz. Şirketler hukuku, genellikle (1) tüzel kişilik, (2) sınırlı sorumluluk, (3) yönetim, (4) hisselerin niteliği ve (5) bir şirket içindeki paydaşlar arasındaki ilişkiler gibi şirket yaşamının biçimsel unsurlarına odaklanır. Bu unsurların çoğu start-up’lar için de önemlidir, ancak start-up’lar kendilerini yeni kurulan diğer KOBİ’lerden ayıran, kendine özgü bir hukuki varlık türünü temsil eder.
1. Yenilik:
Start-up’ların ilk belirgin özelliklerinden biri yenilikleridir. Bu terim, yalnızca start-up’ın kuruluşundan bu yana geçen zamanı değil, aynı zamanda işletme ve fikir oluşturma sürecine olan yaklaşımlarını da ifade eder. Bir start-up, bir problemi yeni/eşsiz bir şekilde çözmeyi üstlenen yeni bir işletmedir. Start-up’lar bir problemi yeni bir şekilde çözme ihtiyacını takip ederken, problemi yeniden kavramsallaştırmaya ve onu çözmek için yeni bir yaklaşım bulmaya veya tamamen yeni bir çözüm (süreç veya içerik) bulmaya çalışırlar.
2. Hızlı Büyüme Eğilimi:
Start-up’lar, küçük ölçekli olarak hizmet veren iki veya üç kişilik bir ekiple işletme maceralarına başlasalar bile, tanım gereği geniş bir pazara hizmet vermek için hızlı bir şekilde büyümeyi ve ölçeklenmeyi hedeflerler. Start-up’ları KOBİ’lerden ayıran şey, coğrafya ile sınırlı olmayan büyüme odaklı olmasıdır. Bir kasabadaki bir restoran, berber veya marangoz şirketi bir start-up değildir, bir franchising de bir start-up değildir. Start-up’ların yaklaşım modeli, büyümenin yalnızca gelir veya kar gibi geleneksel iş terimleriyle değil, aynı zamanda pazar payı veya aktif kullanıcı sayısıyla da ölçüldüğü, tekrarlanabilir ve ölçeklenebilir bir iş modeli aramaya dayanır.
3. Finansman:
Start-up’ların yaşamının dördüncü unsuru, büyüme ve değişime yakından bağlı olan finansmandır. Start-up’lar kısa bir süre (yani iki ila beş yıl) içerisinde çok sayıda yatırımcıdan borç, hisse senedi veya dönüştürülebilir senet gibi farklı finansman biçimleri elde edecektir. Start-up’lar başlangıçta kendi kendilerine finanse edilir, yani kurucuların kendileri yatırım yaparak start-up’ın ilk aşamasını finanse ederler. Start-up sağlam bir iş planına ve minimum viable product’a (MVP) sahip olduğunda, genellikle bir melek yatırımcı veya risk sermayesi (VC) şirketi şeklinde dış finansman çekebilir. Start-up büyüdükçe, daha fazla VC’yi biriktirir veya alternatif olarak ek borç finansmanı elde edebilir. Start-up’ların alabileceği farklı modeller ve yolculuklar vardır. Bunlar hakkında sonraki bölümlerde daha detaylı olarak bilgi vereceğiz. Bununla birlikte, her start-up önemli bir sermayeye ihtiyaç duyacak ve başarılı olana kadar hisselerini birkaç tur finansmanla azaltmak zorunda kalacaktır.
4. Değişim:
“Hızlı hareket et ve her şeyi yık” mottosu, Facebook’ta ve Silikon Vadisi’nde sıklıkla kullanılan mottolardan biri haline geldi. Ancak bu motto basittir; birçok start-up’ın yaklaşımını ve zihniyetini özetler. Start-up yaşamının temel özelliği hızlı hareket edebilmek, kararlar almak ve gerekirse “pivot” yapabilmektir. Start-up’ların dördüncü özelliği: değişimdir. Pivot etmek, iş modelini veya ürünün kendisini tamamen değiştirmek anlamına gelir. Start-up’lar genellikle bir sorunu veya sorunu çözmeye çalışırken, sorunu çözmede ilk olma avantajını kullanmaya çalışırlar. Bu nedenle, sürekli pazar girdisi, yansıma ve eleştiriye dayalı olarak uyum sağladıkça ve değişiklikleri benimsedikçe çevik olmaları gerekir.
5. Çeviklik:
Start-up’lar, genellikle toplumda veya özellikle iş dünyasında bir sorun veya sorunu çözmeye çalışırken, sorunu çözmede ilk olma avantajını kullanmaya çalışırlar. Bu nedenle, sürekli pazar girdisi, yansıma ve eleştiriye dayalı olarak uyum sağladıkça ve değişiklikleri benimsedikçe çevik olmaları gerekir. Bu nedenle, kurumsal yapı ve iç yapı bu özelliği yansıtmalıdır.
Bu beş unsur, coğrafya veya sektörden bağımsız olarak çağdaş toplumda start-up’ların özünü temsil eder. Start-up’lar, iş ve teknoloji yeniliği ve gelişiminin öncüleri olmuştur.
Üstlenilen iş girişimi güçlüyse ve fikrin uygulanması başarılıysa, start-up ölçeklenecektir. Start-up’ların başarısı çeşitli senaryolarla yansıtılır. Start-up’lar bir rakibe satılabilir, başka bir işletmeyle birleşebilir veya yerleşik bir halka açık şirket haline gelebilir. Ancak, tüm süreç, yenilik sürecinde, pazarda ve start-up’ın kendisinde sürekli değişimden etkilenir. Dahası, piyasa fikir veya uygulamaya açık değilse, start-up değişmek ve dönmek zorunda kalacak veya alternatif olarak başka bir “yeni” varlık olacaktır.
Start-up’lar, yenilik, hızlı büyüme, finansman, değişim ve çeviklik gibi beş temel özellikle karakterize edilen kendine özgü bir kurumsal varlık türüdür. Bu özellikler, start-up’ları diğer kurumsal varlıklardan ayırır ve onları ekonomik büyüme ve gelişmenin önemli bir itici gücü haline getirir.
KOBİ ve Start-up’ların Ekonomiye Etkileri
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler (KOBİ’ler) dünya ekonomisinin belkemiğidir. Bu ifade artık bir klişeden öte gerçeklik haline gelmiştir. Avrupa Birliği (AB), Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) ve Birleşmiş Milletler (BM) gibi bölgesel ve uluslararası kuruluşlar, KOBİ’leri ve girişimciliği, AB’de ekonomik büyüme, yenilik, istihdam yaratma ve sosyal entegrasyon için anahtar olarak görmektedir.
Ülkemizde ve AB’de KOBİ’ler ekonomik yapıya muazzam katkı sağlar. Tüm şirketlerin %99’unu oluştururlar ve son beş yılda yeni işlerin %85’ini yaratmışlardır. Ayrıca, özel sektör istihdamının üçte ikisini sağlamaktadırlar.
KOBİ’ler Asya’da da hayati bir rol oynarlar. OECD raporuna göre, Güneydoğu Asya Ülkeleri Birliği (ASEAN) ülkelerinde tüm işletmelerin %97-%99’unu oluşturmaktadırlar.
KOBİ’ler, 2015 sonrası BM kalkınma gündeminin sürdürülebilir kalkınma hedeflerinin ilerlemesinde de önemli bir role sahiptir.
Ancak, hükümetler genellikle çok uluslu şirketlere (MNE’ler) odaklanmaktadır. Ülkeler, esas olarak malların, hizmetlerin ve sermayenin sınır ötesi hareketini düzenleyen uluslararası ekonomi hukukunu geliştirmeye odaklanmış ve KOBİ’leri ihmal etmiştir.
Her ne kadar MNE’lerin sınır ötesi ticaret ve yatırıma hâkim olmaya devam ettiği doğru olsa da, KOBİ’ler teknoloji ve küreselleşme sayesinde iç pazarlarının dışına çıkmaktadır. Ayrıca, 2008 mali krizinden bu yana, uluslararası ticaret ve yatırımı KOBİ’lere açmanın daha sürdürülebilir ekonomik büyüme yaratmanın anahtarlarından biri olduğu giderek daha fazla kabul görmektedir.
KOBİ’ler daha yüksek istihdam seviyeleri yaratma potansiyeline sahiptir ve kadınlara, gençlere ve dezavantajlı gruplara önemli fırsatlar sunarak dönüştürücü bir etkiye sahiptir.
Bölgesel ve uluslararası kuruluşlar, hem yerel hem de küresel düzeyde KOBİ’lerin desteklenmesinin, daha sürdürülebilir ve ekonomik olarak adil ticaret ve ekonomiler için ileriye dönük bir adım olduğunu kabul etmektedir. G20 Küresel Ticaret Büyüme Stratejisi, Birleşmiş Milletler’in KOBİ’leri küresel değer zincirlerine entegre ederek ve küresel ekonomiye açılma fırsatları sunarak daha kapsayıcı ekonomik büyümeyi teşvik etme politikası hedefini desteklemektedir. Benzer şekilde, Avrupa Komisyonu KOBİ’lere uygun bir ortam oluşturmayı amaçlayan çeşitli kampanyalar ve projeler yürütmektedir.
Peki bu, startup’lar bağlamında ne anlama geliyor ve KOBİ’ler ile startup’lar arasındaki ilişki nasıl?
Startup’ların aksine, KOBİ’lerin tanımına ilişkin yerleşik bir ekonomik ve hukuki yaklaşım vardır. Her ne kadar evrensel bir tanım olmasa da, bir işletmenin ‘büyüklüğünü’ ölçmek için üzerinde anlaşılmış kriterler vardır. Bunlar:
- Çalışan Sayısı
- Ciro Hacmi
- Bilanço Toplamı
Ancak ulusal, bölgesel ve uluslararası düzeylerde önemli farklılıklar vardır ve ‘mikro işletme’ adı altında yeni ve ayrı bir kategori oluşturulması konusunda tartışmalar devam etmektedir.