Start-up için fikri hakları ile ilgili bu şüpheli soru size garip gelebilir. “Nasıl yani, hem yazılımı yazacağız hem de sahipliği mi sorgulanacak?” diye düşünebilirsiniz.

Fikri Mülkiyetin Önemi ve Sahiplik Sorunu

Fikri mülkiyet, özellikle start-up kendini ayırt etmeye başladığında veya yatırım aradığında start-up’ın en önemli varlığıdır. Ancak bir taraftan start-up’ın söz konusu fikri mülkiyete gerçekten sahip olduğundan ve haklarını koruyabildiğinden emin olmak gerekirken, bir taraftan da farklı fikri mülkiyet türlerini ve her tür için hakların nasıl kazanıldığı veya aktarıldığı konusunda bir bilinç gerekir.

Fikri Mülkiyet ve Yatırım Süreci

Bir start-up, sahip olduğu fikri mülkiyetinin doğru bir şekilde farkında olmazsa, üçüncü şahısların insafına kalabilir veya rakiplerine karşı fikri mülkiyet kullanımını savunamayabilir. Ayrıca, belli fikri mülkiyet haklarına sahip olduğundan emin olmamak, yatırım toplama sürecinde bir engel olabilir. Çünkü yatırımcılar (ve onların avukatları) bir start-up’ın fikri mülkiyet haklarını anlamak için titiz bir inceleme yapacaklardır.

Çalışanların Ürettiği Fikri Mülkiyetin Sahipliği

Kural olarak, bir eserin yaratıcısı o eserin telif hakkına sahiptir. Bu kuralın istisnası, normal bir istihdam süreci boyunca oluşturulan eserlerin haklarının yaratıcı ve sahibi olarak işveren tarafından kabul edilmesidir – yani çalışan değil. Ancak, bu istihdam istisnası yalnızca gerçek çalışanlar için geçerlidir, bağımsız yükleniciler (freelancer) veya start-up adına eser oluşturmak üzere tutulan üçüncü taraf satıcılar gibi üçüncü şahıslar için geçerli değildir.

Bu nedenle, bir start-up, çalışan olmayan birisi tarafından oluşturulan bir eserin haklarını sahiplenmek istiyorsa, neredeyse her zaman eserin çalışan olmayan yaratıcısından bir devir alması gerekmektedir. Bu, özellikle bir web sitesi tasarımı, logo veya pazarlama materyalleri gibi temel varlıklar için önemlidir.

Patent ve Marka’da Sahiplik

Patent için de yukarıdaki telif haklarına benzer bir durum söz konusudur. Kural olarak bir çalışanın görev tanımı içerisinde gerçekleştirdiği bir buluşun hakları işveren şirkete aittir. Burada çalışan buluşları ile özel ödeme yükümlülükleri devreye girecektir. Fakat işveren patenti tescil ettirmek isterse artık o patentin hakları şirkete aittir. Bazen kuruluş öncesi buluş çoktan yapılmış ve kuruculardan birisinin adına tescilli olmaktadır. Start-up bu patenti satmak üzere kurulduğu için de zaten işçi-işveren gibi de bir ilişki yoktur. Peki yatırımcı geldiğinde halen bu patenti kurucu da olsa bir şahısta olduğunu gördüğünde ne düşünür? Elbette bu bir risktir ve derhal yatırım yapacağı şirkete devrini talep edecektir. İşte eğer kurucu ile start-up şirketin arası iyi değilse bu yatırımın sonucu pek iyi olmayacaktır. O nedenle yatırımcı kapınızı çalmadan, daha şirketi kurar kurmaz bu tür hakları şirkete devretmelisiniz.

Diğer benzer konu marka için de geçerlidir. Markalar bir yaratıcı temelli değildir, bu sebeple sahiplik konusu patent gibi değildir. Ama yine bir kurucu start-up öncesi ismi kendi adına tescil ettirmiş olabilir. Bu da yine yatırımcının yapacağı ilk araştırmada ortaya çıkacaktır. Düşünsenize ürün meşhur olmuş ama marka yatırım yapılacak şirkette değil. Yine derhal devir beklenecektir.

Sonuç

Sözün özü: Fikri hakların size ait olduğundan emin olun!
Bu yazıdan başka bir şey almasanız bile, haklarımızın sahibi kim sorusunu kendinize sorup, cevap arayın!